Kimi insanın çok hoşlandığı bir ezgi, kimi insana hoş gelmiyor. Eleştiriler, çok zaman kırıcı boyutlarda oluyor. Herkes kendi beğenisinin – hatta, aynı ezginin farklı yorumlarını bile - en güzel olduğunu söyleyebiliyor. İnsanın müzik kültürü nasıl oluşuyor, beğeni neye göre biçimleniyor? Müziği anlamak - müzikten hoşlanmak ne
demek? Nasıl müzik dinlemeli, dinleyici olma niteliklerimiz neler? Neden müzik dinliyoruz?..
Aristo, kuramında sanat yapıtlarının, aslında bilgi edinmeye yönelik olduğunu söyler. Çünkü izlerken, dinlerken alınan her şey öğrenme amaçlıdır. Öğrenme de insan beyninin en önemli etkinliklerinden biridir. Öğrenme sırasında ulaşılan doyum, aynı zamanda sanat eserini algılarken de duyulur. Sanatın her türünde ve seviyesinde, sanatsal yoğunluk karşısında uyarılan öğrenmek dürtüsü ve güdüsü izleyiciye- dinleyiciye mutluluk verir.
Yaratıcı, yorumcu, dinleyici, izleyici, müzik eğitimcisi, müzik eleştiricisi… müziği oluşturan öğelerdir ve her biri kendi “gücüyle” müziği anlamlandırır. Müziği anlamlandırma gücü de ancak bilginin düzeyi ile gerçekleşir.
“Yapıt bir olgudur. Yaratıcı/sanatçı, dinleyici, eleştirici, bilim adamı başka başka kişilerdir. Her biri yapıtı değerlendirirken, o güne kadar kazandığı bilgi ve önyargılara dayanarak dinleyecek ve değerlendirecektir. Müzik sanatında herkesi doyuracak bir veri ya da yapı bulmak güçtür. Çünkü bilgi düzeyleri farklı olan kişilerin aynı besteciden aynı doyumu sağlamalarını beklemek doğru bir düşünce tarzı değildir. Müziğin duygular üzerinde etkisi düşünülürse pek çok "değerlendirme" yöntemi ve pek çok "sonuç" olacaktır. Birine göre sanat eseri sayılan bir beste bir diğerine göre gürültü sayılabilecektir. Biri eseri sanat yönünden yüksek bulurken, bir diğeri aynı eseri ilkel sayabilmektedir. Birini coşkulandıran bir eser, diğerini üzebilmektedir. (...) Belli bir zaman diliminde kaynaştırma işlevi gören bir beste bir başka zaman diliminde kavga ettirebilmektedir. (...) Herkesi doyuran bir beste olmadığına göre, tek bir yönteme, tek bir üslûba, tek bir felsefeye dayanmak olanaksızdır. Bu nedenle en sağlıklı değerlendirme, değerlendirenin o eser hakkındaki birikimini/bilgisini artırıp, dış etkenlerden arınarak yaptığı değerlendirmedir.”[1]
Eğer ‘beğeni oluşturma’ gibi bir sorun varsa, o da ‘kültür’ sorunudur ve ‘müzik dinleme’den ne anlaşıldığına bağlıdır. Prof. Dr. Ali Uçan dinleyici profillerini –sınırları tam belirli değilse de- şöyle açıklıyor: ‘Müzik dinleyenler’, ‘müzik dinlediğini sananlar’ ve ‘müzik dinler görünenler’.
“Her insan, içinde yaşadığı toplumsal-kültürel çevrede-ortamda, az-çok, müzikle ilişki içindedir, ilişki içinde olduğu müzikten veya müzikli ortamdan etkilenir, etkilendiği müzikten veya müzikli ortamdan hoşlanır veya hoşlanmaz ya da öyle görünür. Her insan müzik dinler, dinlediği müziği algılar, algıladığı müziği anlar veya anlamaz ya da öyle görünür, anladığı müzikten hoşlanır veya hoşlanmaz, ya da öyle görünür. Birçok kişi müziği, anlamak için değil, hoşça vakit (zaman) geçirmek, müzikle zaman geçirmek, müzikle zaman doldurmak için dinler. Birçok kişi müziği anlayarak dinlemenin "nesnesi" olarak değil veya öyle olmaktan çok, ‘geri-plan’, ‘arka-plan’ öğesi olarak kullanır. Bunlar belki de müziği ‘dinleyenler’ değil ‘dinlediğini sananlar’ ya da ‘dinler görünenler’dir.
Öyleyse insanlar ‘müzik dinleyenler’, ‘müzik dinlediğini sananlar’ ve ‘müzik dinler görünenler’ olmak üzere üç kümeye ayrılabilir. Ancak, ne var ki insanları bu özellikleriyle ayırdedebilmek, birbirinden ayırabilmek çoğu zaman kolay değildir. Dinleti (konser) alanlarını, dinleti yerlerini, hatta dinleti salonlarını dolduran büyük yığınları oluşturan insanların birçoğu için orada müzik dinlemek, müziği anlama çabası içinde olmaktan, veya bilişsel, sezişsel, devinişsel ve duyuşsal bir estetik gereksinimi gidermekten çok, belki de (sadece) bir vakit geçirmektir. Sözü edilen ortamlarda insanlardan hangilerinin söz konusu üç kümeden hangisine girdiğini belirlemek kolay mıdır? Aynı durum, kuşkusuz, ‘müzikten anlama’ konusunda da geçerlidir, ya da geçerli olmak gerekir. Müzik dinleyen insanları da müzikten ‘anlayanlar’, ‘anladığını sananlar’ ve ‘anlar görünenler’ olmak üzere üç kümeye ayırmak olanaklıdır.”[2]
Müzik beğenisi oluşturabilme ‘müziği anlama’yla olası. Anlama ise, duygular da işe koşulunca genellikle “hoşlanma” ile karışıyor. Hoşlanma, belirli bir çaba gösterilmeden kendiliğinden de gelişebilen bir şeydir. Anlama ise, o konu ile ilgili bilgi-birikim-deneyim yani ‘bilme’ gerektirir. ‘Bilme’ için öğrenmek, öğrenmek için de programlı eğitim süreçlerine ihtiyaç vardır.
“Hoşlanma, ‘insanın kendine özgü bir yaşam içgüdüsü’dür. Her insan, yapısı ve yaradılışı gereği doğal olarak bir şeylerden hoşlanır. Hoşlanma işgüdüsünün nesnesi ‘müzik’ olduğunda bu, ‘müzikten hoşlanma’ya dönüşür. Genel olarak hoşlanma, ‘doygunluk veren, ılımlı ve sürdürülebilir coşkulanma’ diye tanımlanabilir. (…)
Müzikten hoşlanabilmek için ondan olumlu etkilenebilmek gerekir. Müziğin etkisi, kısaca, ‘müziğin verdiği izlenim’dir. Buna göre müzikten etkilenmek, ‘müzikten izlenim edinmek’ veya ‘müzikten izlenimlenmek’ demektir. Genel olarak müzik, insanı, ‘varlığı’ ve ‘niteliği’yle etkiler. Öyleyse müziğin insan üzerindeki etkisini, temelde, ‘varlık etkisi’ ve ‘nitelik etkisi’ olmak üzere ikiye ayırmak olanaklıdır. Müziğin bir insan üzerindeki etkisi sadece ‘varlık etkisi’yle sınırlıysa ve o insan müzikten sadece bu etkiye bağlı olarak hoşlanıyorsa, müziğin sadece ‘varlığında hoşlanıyor’ demektir. Müziğin sadece varlığından hoşlanan bir insanın ‘müzikten anlama’sı (pek) söz konusu olamaz. Böyle bir durumda insan ‘müzikten’ ya da ‘ortamdaki müzikten’ değil, (daha çok) ‘müzikli ortamdan’ ya da ‘müzikli ortamın niteliğinden’ anlıyor demektir.”[3]
Günümüzün ‘yaygın genel müzik algılaması’, müziğin alabildiğine –hatta zorlamayla- ticarileştirilip yaygınlaştırıldığı alanlardadır. Müzik diye algılanan da ‘müzikli ortam’ oluyor.
Yazının ilk paragrafındaki soruların yanıtları, birçok yerde aranabilir. Aranacak yerlerin başında ‘insan, toplum, kültür sanat, müzik’ ilişkisi gelmeli, sonra da ‘eğitim/eğitimsizlik sorunu’. Eğitimin yetersiz olduğu yerde kargaşa olması doğal bir gelişme. Ülkemizde de müzik, bu kargaşa ortamından yeterince payını alıyor ve herkesin müziği ‘en güzel’ oluyor. Müzik ‘paylaşılamıyor’.
[1] Ayten Kaplan, Kültürel Müzikoloji, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2005, s. 65.
[2] Prof. DR. Ali Uçan, MÜZİK EĞİTİMİ Temel Kavramlar-İlkeler-Yaklaşımlar ve Türkiye'deki Durum, Evrensel Müzikevi, Ankara, 2005 (3. Basım), s. 118.
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder