Seçmek çok düşünerek, ölçüp biçerek yapmamız gereken bir eylemdir. Yiyeceğimiz aşı iyi seçemezsek midemiz bozulur. Evleneceğimiz eşi iyi seçemezsek hayatımız zehir olur. Yapacağımız işi iyi seçemezsek işe giderken ayaklarımız geri geri gider ve mutlu olamayız. Milletvekili, parti seçmek de öyledir. Başkalarının yalan sözlerine, propagandalarına ya da adayların dış görünüşlerine, parlak
laflarına aldanarak seçim yaparsak başımız ağrır. Politikacıların seçim zamanında hatırımızı sorması kara kaşımız, kara gözümüz için değil, oy içindir. Oyumuzu aldıktan sonra yüzümüze bile bakmazlar. Bunu bilelim, ona göre seçelim. Nasıl karpuzu seçerek alıyorsak bizi yönetecek milletvekillerini de öyle seçelim. Karpuzu yer geçeriz ama politikacıları seçmesini bilemezsek başımızda boza pişirirler yıllarca.
Satıcılar mallarını satabilmek için, “Seç beğen al!” ya da “Seçmece bunlar!” diye bağırırlar. Müşteri iyisini seçeyim derken farkında olmadan kötüsünü de alır.
Seçimi iyi yapma konusunda kısa bir öykü sunmak istiyorum sizlere.
Çok sevilen, iyimser bir insana nasıl böyle olabildiğini sormuşlar. Şöyle demiş:
“Her sabah kalktığımda kendi kendime, bugün iki seçimim var; ya havan iyi olacak ya da kötü, derim. Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü olduğunda da iki yine iki seçimim vardır; Kurban olmak ya da ders almak. Ben, başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi bana şikayete geldiğinde yine iki seçimim vardır; şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek. Ben ikincisini seçerim. Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır; her durumda nasıl davranacağını seçersin. İnsanların senin tavrından nasıl etkileneceğini seçersin; yani hayatı nasıl yaşayacağını seçersin.”
Yıllar sonra bu iyimser kişi soyguncular tarafından kurşunlanmış, hastaneye kaldırılmış. Kurşunlardan bazıları vücudunda duruyormuş ama o gene iyimserliğini yitirmemiş ve kendisini ziyarete gelen dostuna şöyle demiş: “Vurulup yerde yatarken iki seçimim var, diye düşündüm. Ya yaşamayı seçecektim ya da ölümü; ben yaşamayı seçtim.”
Dostu, “Korkmadın mı?” diye sorduğunda şöyle konuşmuş:
“Ambulansla gelen sağlık görevlileri bana iyileşeceğimi söylediler. Ama acil servisteki doktorların ve hemşirelerin bana bu adam ölmüş der gibi baktıklarını görünce korktum. Bir şeyler yapamazsam biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten de. Bir hemşire yanıma yaklaşıp herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu. Evet, var, dedim. Derin bir nefes alarak, kurşunlara alerjim var, dedim. Gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım; ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin, otopsi yapar gibi değil, dedim.”
Seçimi iyi yapmasını bilen kişi kısa zamanda iyileşmiş ve bu özelliği sayesinde uzun yıllar mutlu bir hayat yaşamış.
Halk filozofu Ali Molla, kahvede seçtikleri milletvekillerinden dert yanan, ağzımıza bir parmak bal çaldı ama seçilince bizi unuttu, tuzu kurularla ortak oldu diye dert yanan köylülere şöyle der: “Ben, eşeğimle yolda gelirken eşeğim durdu, hayvan pisliklerini koklamaya başladı. Ben de kokladığı pislikleri heybeye doldurup yesin diye önüne koydum.”
Köylüler gülerek, “Hayvan o pislikleri yer mi be molla dayı?” derler.
Molla başını sallayarak, “Madem yemeyecekti, niye seçti, madem seçti, niye yemiyor?” Diye konuşur. Ne dediğini, ne demek istediğini anlayamayanlara şunları söyler: “Sizinki de o hesap işte. Madem pişirdikleri yemekleri yemeyecektiniz, niye seçtiniz, madem seçtiniz, o zaman önünüze konanları neden yemiyorsunuz? Bir dahaki seçimde dikkat edin de benim eşeğimin durumuna düşmeyin.”
Molla, kendini kolla! Seçimini iyi yap; Ankara’ya gitmesi gerekenleri yolla.
Erhan Tığlı
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder